Tartışmaların odağındaki Şeyh Said aslında kim?

  • Haber7

Diyarbakır’da Şeyh Said’in isminin bir bulvara verilmesi üzerinden başlayan tartışmalar siyaset gündemindeki yerini koruyor. Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın Şeyh Said için ‘hainlik’ ithamında bulunması tartışmayı alevlendirdi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise ‘hain’ diyemeyeceğini acılara saygılı olunması gerektiğini vurguladı. 

Birçok siyasi isimler, tartışmalara dahil olurken tarihi gerçekler ise Şeyh Said’in ihanet değil inancı gereği kıyam ettiğini gözler önüne seriyor. Şeyh Said’in mahkemede söylediği sözler ve dönemin tanıklarının ifadeleri dikkat çekiyor.

ÖZEL: ŞEYH SAİD’E ‘HAİN’ DEMEM, ACIYA SAYGILI OLMAK GEREKİR

Katıldığı TV100 canlı yayınına konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Şeyh Said’e ‘hain’ denilemeyeceğini söyledi. Özel, ailesinin acılarına saygı duyulması gerektiğini belirterek şu ifadelerde bulundu:

İYİ PARTİ MİLLETVEKİLİ HAKKINDA DİSİPLİN SÜRECİ BAŞLATILDI

Sosyal medya hesabından açıklama yapan İYİ Parti İstanbul Milletvekili Salim Ensarioğlu,“Son günlerde Diyarbakır’da bir bulvara bölgemizin en önemli değerlerinden Şeyh Said efendinin isminin verilmesi üzerinden başlayan tartışmalarda bölgenin toplumsal ve dini değerlerinden birine dönüşen Şeyh Said’e yönelik ithamları şiddetle reddediyorum” ifadesinde bulundu.

İYİ Partili Salim Ensarioğlu’nun bu ifadeleri parti yönetiminde rahatsızlık oluşturdu. İYİ Parti’nin temel değerlerine ve milli gerçeklere aykırı olduğunu söyleyen Parti Sözcüsü Kürşat Zorlu, Ensarioğlu hakkında disiplin süreci başlatıldığını duyurdu.

HAKARET EDENLERE SUÇ DUYURUSU

Şeyh Said’in torunlarından AK Partili Milletvekili Avukat Abdurrahim Fırat, Şeyh Said’e hakaret edenler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı.

“Bazı terbiyesiz ve ahlaksız zevatların Şeyh Said Efendi hakkında sarf ettiği beyanlar hakkında TCK hükümlerine göre hakaret oluşturan sözler nedeniyle suç duyurusunda bulunacağımızı ve Şeyh Said Efendinin sahipsiz olmadığı kamuoyuna beyan ederim.”

GALİP ENSARİOĞLU: ŞEYH SAİD ALİMDİR

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Şeyh Said ile ilgili tartışmalar hakkında “Şeyh Said bölgede herkesin değer verdiği bir isim. Dicle’de 1925 yılında başlayan bir hadiseyi kimi isyan, kimi provokasyon olarak değerlendirir. Şeyh Said büyük bir alimdir, kanaat önderidir. Asıl bölücü bu ırkçı zihniyettir. Kimse Kürtleri bölücülükle suçlamasın. Bunlar yeniden geçmişte kalan acıları çatıştırarak ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen bölücülerdir. Bu vatan ırkçılardan çok Kürtlerin vatanıdır.” açıklamasında bulundu.

DİNÇ: YÜZ AKI ŞEHİTLERİMİZ

HÜDA PAR Mersin Milletvekili Faruk Dinç, geçtiğimiz günlerde TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Şeyh Said ismine karşı çıkmanın ırkçı bir yaklaşım olduğunu ve böylelikle oluşturulmaya çalışılan kirli algının temiz şehitlere leke getirmeyeceğini söyledi.

Şeyh Said isminin okul, üniversite, havaalanı ve hastanelere de verilmesi gerektiğini söyleyen Dinç, “Diyarbakır’daki bir çevre yoluna Şeyh Said Bulvarı denmesinden rahatsız olmak, kadim Diyarbakır ve Müslüman halkının değerlerini yok saymaktır. Şeyh Said ve İskilipli Atıf Hoca yüz akı şehitlerimizdir.” dedi.        

DİYARBAKIR BAROSU’NDAN FATİH ALTAYLI’YA SUÇ DUYURUSU!

Şeyh Said’e hakaret ve küfür eden Fatih Altaylı’ya Diyarbakır Barosu da suç duyurusunda bulundu. Duyuruda, “Şüpheli tarafından merhum Şeyh Said efendi hakkında, ‘haysiyetsiz’, ‘şerefsiz’ ve ‘rezil’ gibi söylemlerde bulunduğu, merhum Şeyh Said efendinin anısına hakaret edildiği gözetilerek, şüphelinin cezalandırılması gerekir” denildi.

ŞEYH SAİD KİMDİR VE NEDEN KIYAM ETTİ?

Peygamberimiz’in (a.s.m.) Hz Hüseyin’in soyundan gelen torunlarından Şeyh Said, 1865 yılında dünyaya geldi. Müderris, mutasavvıf, müfessir ve muhaddis olarak dersler verdi.

Cumhuriyet’in ilanından sonra başlatılan inkılap hareketlerinin milli ve dini değerlerine aykırı olması gerekçesiyle huzursuzlanan halktan birçok kesim ayaklanma hareketleri başlattı. Şeyh Said kıyamı da onlarca ayaklanmadan biri olarak tarihe geçti.

Planlı bir ayaklanma olmayan Şeyh Said kıyamı, 13 Şubat 1925 tarihinde Piran’da (Dicle) düzenlenen bir düğüne katılan birkaç mahkumun jandarma personeli tarafından yakalanmak istemesiyle başladı. Düğüne gelen mahkumlar ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışma, olayların büyümesine neden oldu. 

Olayların başlamasından önce ilmi mücadele veren Şeyh Said, kıyam hareketinin başlamasıyla öne çıkmış oldu. Şeyh Said’i Elazığ Cephesi Komutanı Şeyh Şerif de destekledi. 31 Mart 1925 tarihinde Şeyh Said’in yakın akrabasının ihbarıyla yakalanmasının ardından Şark İstiklal Mahkemesine çıkarıldı ve buradan verilen kararla idam edildi.

TUTANAKLAR VE ŞAHİTLER NE DİYOR?

Türkiye’yi bölmeyi amaçladığı iddia edilen ancak mahkeme kayıtları ile dönemin yöneticileri ve şahitlerinin bu iddianın doğru olmadığını teyit ediyor.

Mahkeme tutanaklarına ve dönemin tanıklarına göre; Şeyh Said, isyan gerekçesini dinin ortadan kaldırılmasına yönelik hamleler olduğunu, getirilen kanunların milli ve dini değerlere aykırı olduğunu dile getiriyor.

İLK İFADESİNDEN NELER DEDİ?

21 Mayıs 1925 tarihinde kayıt altına alınan ilk ifadesinde, Diyarbakır’ı ele geçirdikten sonra hükümete isteklerini bildireceklerini ve isyanı sonlandırarak tekrar devlete tabi olacaklarını açıklayan Şeyh Said, “Diyarbakır’ı aldıktan sonra ne yapacak ve nereye gidecektiniz?” sorusuna şu şekilde cevap verdi:

Şeyh Said idamından önce kendisine uzatılan kağıda ise “Benim ölümüm Allah ve din için ise darağacında asılmama perva etmem” diye yazdı.

İSTİKLAL MAHKEMESİ’NDE NELER SÖYLEDİ?

Şeyh Said’in sorgulandığı mahkeme tutanaklarına şu kayıtlar geçti:

– (Hakim) İsyan hareketini nasıl düşündünüz? Size ilham mı geldi?

– (Şeyh Said) Hâşâ, ilham gelmedi. Kitaplarda gördüm ki, imam şeriattan saparsa isyan vaciptir. Hükümete şeriat sorununu anlatmak istedik. Hiç olmazsa bir kısmının uygulanmasını isteyecektik. Allah-u Teala’nın kaderi beni bu işe düşürdü. İçine bir düştüm, bir daha çıkamadım.

– Buyurdunuz ki, imam şeriattan saparsa isyan vaciptir. Bunun şartı yok mu?

– Şartını bilmiyorum. Şer’an vaciptir deniliyor.

– Bu halin imamdan kaynaklanmasına bir Müslüman isyan eder mi?

– Benim niyetim böyle değildi. Şeriye şartlarını uygulamazsa dedim.

– Demek ki siz, şeriattan sapma olduğu için kıyam ettiniz. Amacınız ne idi?

-Kitap, kıyam vaciptir diyor. Kitap, cinayet, zina, müskirat gibi durumları yasaklıyor. Hepimiz Müslümanız. Türk, Kürt ayrımı yoktu.

– Şeyh Efendi, onları bırakın. Özellikle kıyamın nedenini söyleyiniz.

– Piran’ da bir olay oldu. Çatışma çıktı. Bu da bana mal edildi. Hâlbuki ben teğmene 3 defa rica ettim. “Adamlar nikâhları üzerine yemin etmişler, ısrar etmeyin” dedim. Sonra 8 tanesini bırakmış, 2’sini tutuklamışlar. Olay patlak verince ben köyden çıktım. Sonra işin içine köylüler karıştı; ayaklanma başladı. Bir daha içinden çıkamadım.

– Şeyh Efendi, Piran’a gelmeden önce din meselesinden dolayı kıyamı düşünüyor muydunuz?

– Kalbimde düşünüyordum. Fakat savaşla değil, broşürler yazıp Meclis’e göndererek, yasaların şeriata uygun düzenlenmesini istemeyi düşünüyordum.

– Niçin yapmadınız?

– Bu konuda önce evvela bu fikri kitabetle hal etmek için gidip münakaşa’i ilmiye yapayım dedim. Fakat kader beni Piran’a sürükledi. Piran olayı çıktı; önünü alamadık.

– Şeriat uygulanmadığı için isyanı çıkardınız, öyle mi?

– “İmam eğer şeriatı uygulamazsa” dedim, “Bu, şeriata göre isyanın gerekçesidir. İsyan meydana geldikten sonra, hiç olmazsa günahkâr olmayız” dedim.

– Müslümanların kardeş olduğunu söylediniz. Müslümanın Müslüman üzerine kıtal göndermesi caiz mi?

– Evet, birbirinin kardeşidir. İmama kıyam etmek, muharebeyi itna etmez mi? Kitap öyle diyor.

– Müslümanlar kardeş olduklarına göre, nasıl birbirinin üstüne sevk ettiniz?

– Hz. Ali’nin savaştıkları da Müslüman değil miydi? Yine kardeş kalırlar.

– Kıyam vaciptir buyurdunuz. Küffar Kur’an’ı çiğnerken cihat nedir?

– O da cihattır. Beli(evet), farzdır.

– Yunanlılar memleketimizi işgal ederken, topladığınız o 4 bin kişi ile üstlerine yürümediniz.

– O zaman çok perişandık. Zamanımız olsaydı durmazdık. Balkan savaşına katılmak istedik, istemediler. Bu savaşta muhacir, fakirdik.

– İsyanı kimlerle nerede hazırladınız?

– Önceden hazırlık yoktu. Piran olayı ile alevlendi. Biz de içine düştük ve işe başladık. Ben Lice’ye geldim. Kimseye bir şey söylememiştim.

– Oğlunuz Ali Rıza İstanbul’dan geldikten kaç gün sonra isyan oldu?

– Yaklaşık bir ay sonra.

– Oğlunuz İstanbul’da isyan olayını kimlerle konuştu ve size ne haberler getirdi?

– İsyan meselesini İstanbul’da işitmemiş. Hatta Halit Bey’in tutuklandığını Erzurum’da oğlundan duymuş.

– Oğlunuz İstanbul’dan geldikten sonra, herhalde şeriat şöyle böyle olmuş diye bir şeyler söylemiştir.

– İstanbul’da Hınıs Kürtlerinden birine misafir olmuş ve Seid Abdülkadir Efendi’yi ziyaret etmiş.

– İstanbul’a ne amaçla gitmişti?

– Halep tüccarlarına mal satmıştı.

-Oğlunuz İstanbul’dan döndükten sonra nerede buluştunuz?

– Şuşar’da.

– Jandarma geldi, adam vuruldu, bu isyan çıktı dediniz.

– Jandarma vurulmasaydı, kitapla görevimi yapacaktım.

– Jandarma görevini yapıyor diye bütün halkı ayağa kaldırıyorsunuz.

– Hayır, bence bir şey yoktu. Jandarmaya, bunlar teslim olmamak için yemin etmiş, siz ısrar ediyorsunuz, yapmayın dedim.

– Nasihatinizden sonra bir şey oldu mu?

– Vuruştular.

– Vurdular diye, size ne oldu da halkı ayaklandırdınız?

– Ben köyden çıktım, gittim. Ayaklanma koptu; olunca da ben başına geçtim.

– Ayaklanma oldu da, ondan sonra mı başına geçtiniz?

– Ben Darahini’ye gelmeden önce muhasara başlamıştı.

– Şeyh Efendi, isyanın nedeni jandarma değildir. Propagandalar, açıklamalar yapılıyormuş.

– Jandarmalar olmasaydı, kitapla belki bir sene sonra olurdu, belki altı ay sonra olurdu. Yahut olmazdı.

– Jandarma meseli düşüncelerinizi eyleme dönüştürdü. Olmasaydı, 6 ay sonra olurdu değil mi?

– Hayır, jandarma olmasaydı, belki olmazdı. Allah kader saydıysa olurdu.

– Her şeyi kaza ve kadere mal ediyorsunuz. Sizin iradeniz yok muydu?

– Hayır, irade de var. Ben boş değilim. Benim de dahlim var. İnkâr edemem.

– İsyanı tek başınıza başlattığınıza inanmıyorum. Herhalde sizi teşvik edenler vardır.

-Ne içerden, ne de dışardan teşvik eden yoktur. Hariçten dediğim ecnebilerdir.

– Demek ki ayaklanma ve isyanı yalnız zat-ı âliniz düşündü.

– Evet, benim fikrimde vardı. “İlim adamlarını, düşünce sahiplerini göreyim” dedim. “Din kalkmış, maneviyat unutulmuştu. Bunları isteyelim” dedim. Öyle ümit ediyorduk.

– Bunlarla görüştünüz mü?

– Görüşmedim. Zaman kalmadı. Bu olay meydana geldi.

– Mektuplarınızda, ‘Emirülmücahidin’ kullanıyorsunuz. İnsan kendi kendine Emirülmücahidin adını alır mı?

– Emirlere, ‘Emirülmücahidin’ yazıyordum. Büyüklüğü kendime layık görmedim. Sonra Hadimülmücahidin’i kullandım.

-Alacağınıza inanarak mı Diyarbakır’a hücum ettiniz?

– Diyarbakır’a hücum taraftarı değildim. Fakat bazı kimseler istedi.

– Kimler?

– Hanili Halit Bey taraftardı.

– Alamayacağınızı bildiğiniz halde neden hücum ettiniz?

– Birkaç savaş olmuştu. Başarı Kürtlerde idi. Yine öyle olur sandık. Fakat olmadı.

– İçerden bilgi alıyor muydunuz?

– Diyarbakır içi ile alışverişimiz yoktu. Yalnız halkın çoğunun dine eğilimli olduğunu biliyorduk.

– Yani ümitvardınız?

– Ümitvardık. Halktan ümitvardık.

– Cemil Paşazedeler ve Necip Bey neye eğilimliydi?

– Ben kimseyi tanımam. İşittiğime göre, “Nakip Cemil Paşalar şeriata meyyaldardır” diyorlar. “Seninle birlikte olur” diyorlar. Ama kendisini hiç tanımam.

– Böyle önemli bir istihbarat araştırılmaz mı?

– Haddi hesabı olmayan yalanlarda söyleniyordu. Muş, Bitlis işgal olmuş diye haberler geliyordu. Sonra yalan olduğu ortaya çıkıyordu. Ne postamız, ne de irtibatımız vardı.

– Hiçbir şey yokken, bu kadar ümmet-i Muhammed’in kanını dökmek caiz mi?

– Zaten olmuştu. Darahini’ye hücum etmişlerdi.

– Elazığ’a saldıran kuvvetlerin komutanı kimdi?

– Şeyh Şerif’i tayin etmişti. Odur.

– Başka kimdi kumandanların?

– Gazik cephesini de Şeyh Şerif’e vermiştim. “Palu’ya kadar gidebilirsin” dedim. Melekanlı Şeyh Abdullah’ı Gırvas ve Muş ceplerine tayin ettim. Şeyh Hasan’ı da Kiğı cephesine verdim. Şeyh Hasan burada yoktur. Kumandanlar; ağalar, muhtarlar, aşiret mensuplarıydı. Benim düzenli ordum yoktu.

– Diyarbakır’ı alma amacınız ne idi?

– Rızkımız, nasibimiz, o tarafa gelmişti. Diyarbakır’ı aldıktan sonra ileri gelenlerle toplanıp, hükümetle müzakere yapacaktık.

– İsyandan önce hükümete başvursaydınız ya!

– Vaktimiz olmadı.

– Hükümet taleplerinizi kabul etseydi ne olurdu?

– Günahtan kurtulurduk. Evimizde otururduk. Hükümet isteklerimizi kabul etseydi, hicret isterdik. Hicret izni vermeseydi, günah bizden gider. Otururduk.

– Bir mektubunuzda ‘fetih’ kelimesini kullanıyorsunuz. Anlamı ne bunun?

– Her neresi alınırsa, fetih deriz.

– Fetihten sonra bağımsız bir Kürdistan krallığı ilan edecektiniz, öyle mi?

– Krallık bizim niyetimizde yoktu. Şeriat kurallarını uygulama idi. Ben ne başkanlık kabul ederdim, ne de elimden gelirdi.

– Buradaki bildiriyi biliyor musunuz?

– Ondan haberim yok. Kim yazmış bilmiyorum.

– Diyarbakır’dan sonra hükümet tekliflerinizi kabul etmeseydi, çekip gidecektiniz, öyle mi?

– Sonucun nasıl olacağını düşünmedim. Milletvekillerinin büyük kısmı dindardır. İsteklerimizi kabul eder, medreseleri açarlar dedik.

– Türkiye Cumhuriyeti askerleri, Müslüman askerleri bizi mahvederler diye düşünmediniz mi? Bu kuvveti size veren nedir?

– Kanıtımız yoktu. Bu kadar askerin hızla gönderilebileceğini sanmıyorduk.

– Sonra anladınız, öyle mi?

– Evet, şimdi anladım.

– Bu isyanın esası nedir?

– Esasını kime atfedeyim?

– Lice’ye yazdığınız mektuba göre önceden düşünmüşsünüz.

– O yazı benim değildir. İmza da benim değildir. O ifade zaten benim değildir.

– İsyana ben karar verdim, dediniz. Bu havalide sizi tanıyan kimse olmadığına göre, nasıl Diyarbakır’a hücum ettiniz? Herhalde bunlar önceden düşünülmüş, karar verilmiş şeyler.

– O olay oldu. Ben önce vardım. Allahu Teala’nın kaderi oldu. Ben içinde idim. Eğer düşünülmüş, planlanmış bir şey varsa zaten biliniyor.

– İsyan ettiğin zaman, Türk askerlerini Müslüman askeri olarak mı gördün, yoksa kâfir askeri mi?

– Müslüman askeri olarak telakki ettim.

– İslam içinde sizden bilgin yok mu? Varsa neden sadece siz düşünüyorsunuz?

– Âlim elbette çoktur.

– Bunlar yapılmıyorsa, onlar neden talep etmiyorlar?

– Ne kadar ehli şeriat varsa hepsi talep ediyor. Fakat canından, malından korkuyorlar.

– Bunların içinde âlimi ve cesuru sen misin?

– En âlimi ben değilim, fakat tehlikeye atılan benim.

– Memleketinizden hangi ayda çıktınız?

– Kanuni Evvel’de (Aralık) çıktım.

– Sizin durumunuzda olan (yaşlı) biri, kışın en şiddetli zamanında çıkar mı?

– Günde üç saatten fazla gitmiyorduk. Yerler müsaitti. Odun, ateş çoktu.

– İlkbahar, yazın ya da sonbaharda çıksaydınız, sizin için daha iyi olmaz mıydı?

– Yazın, ziraat ve ticaretle meşgulüz. Kışın iş yok.

– İsyana kadar ne kadar zaman geçti?

– İki aydan fazla zaman geçti.

– İsyandan iki ay önce çıkıyor, sonra isyan ediyorsunuz?

– Evet, fikrimde vardı. Patlatmak niyetimizde yoktu. Fakat patladı.

– Diyarbakır’a neden hücum edildi?

– Cephane çok olduğu için, bilhassa cephane almak için buraya gitmek istedik.

– Diyarbakır’a girmeyi başaramadınız. Ondan sonra ne gibi harekâtlarda bulundunuz?

– Çapakçur’a Darahini’ye geldik. Licelilerin karşılamaya geldiklerini gördüm. Lice’ye gitmeye niyetim yoktu. Ondan sonra Kürtlere izin verdim. Evlerine gönderdim. Eğil’e gittim. Maden ve Ergani’nin işgalini orada duydum.

– Türklerle neden ilişki kurmuyordunuz?

– Eğil, Ergani taraflarında Türkleri de davet ettim. “Dinimize çalışalım” dedim.

– Sizinle beraber isyan ettiler mi?

– Tutan tutuyor, tutmayan tutmuyordu.

– Ergani’de kimler vardı?

– Şevket Efendi, Hamit Ağa, Hacı Hüsnü Efendi vardı.

– Bunlar Türk mü, Kürt mü?

– Türktürler, onlar da katıldılar.

– Kürt Teali Cemiyeti’nden haberiniz olmadığını söylediniz. Bitlisli Yusuf Ziya Bey geldiği zaman ne görüştünüz?

– Yusuf Ziya’yı tanırım. Bana gelmişti. Ramazanda idi. Bitlisli Haydar Efendi, Yusuf Ziya Bey’in Muşlu Reşit Bey’le ziyarete geldiğini söyledi. Kendisinden ders okumuştum. Birkaç saat kaldılar. Çay içip gittiler. Baharda Hınıs’a gelmişti. Benim köyüme geldi. Orada meseleyi açtı. ‘Bir Kürdistan kurmak üzereyiz’ dedi. Muhaldir dedim. Fikrim bunu kabul edemiyordu.

İNÖNÜ: DEVLET DÜZENİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER TEPKİLERE NEDEN OLDU

Diğer taraftan dönemin yakın tanıkları, ayaklanmanın bölücülük taşımak yerine inanç uğrunda olduğunu gözler önüne seriyor.

Dönemin CHP’li Başbakanı İsmet İnönü, Abdi İpekçi’nin “İnönü Atatürk’ü Anlatıyor” kitabında yer alan açıklamalarında, Şeyh Said’in sözlerini şu ifadelerle doğruluyor:

“İNGİLİZLERİN HAZIRLADIĞINA DAİR DELİL YOK”

İsmet İnönü,“Hatıralar” isimli anılarını anlattığı kitabındaki açıklamasında ise şu ifadelerde bulunuyor:

NUR: MEDRESELERİN İLGASI, ŞAPKANI GİYDİRİLMESİ…

Atatürk’ün yakın arkadaşlarından ve eski Milli Eğitim Bakanı Dr. Rıza Nur, anılarını yazdığı “Hayat ve Hatıratım” kitabında Şeyh Said’in neden isyan ettiğini şöyle açıklıyor. 

KISAKÜREK: İNGİLİZLERİN ADAMI OLDUĞU ÇİRKİN BİR YALAN

Şair ve Yazar Necip Fazıl Kısakürek “Son Devrin Din Mazlumları” kitabında Şeyh Said ile ilgili şu ifadelerde bulunuyor:

MUMCU: AYAKLANMANIN KÖKENİNDE DİNSEL DUYGULAR VAR

Gazeteci Yazar Uğur Mumcu, 3 Mart 1992 yılındaki “Halklar Kardeştir” başlıklı yazısında şu ifadeleri kullanmıştı:

KAYNAK: HABER7

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir